2 Ocak 2012 Pazartesi

YÜZLEŞME


Hayvanları çok severim, ama bir o kadar da korkarım. Öyle böyle değil ciddi ciddi ödüm kopar. Ve çok gıpta ederim hayvanlarla hiç korkmadan ilgilenip onlarla oynayan insanlara..


Yıllaaar yıllar önce apartmanımızın ( apartmanımız dedimse şahsımıza ait değildi canım kiracıydık :) ) alt katında bir ayakkabıcı dükkanı vardı. Öyle sıradan bir ayakkabıcı değildi, kendisi yapardı ayakkabıları. Ara ara misafiri olurdum o gıcır gıcır ayakkabıları nasıl yaptığını izleyebilmek için.

Birgün gene ziyaret ettiğimde ayakkabıcı amcayı dükkanında ilk defa gördüğüm ve anında vurulduğum Kaniş cinsi köpeğiyle birlikteydi. O kadar sevimliydi ki  köpecik huyunu suyunu bilmeden, öğrenmeden sevmek için elimi kafasına uzattığımda ısırmaya yeltendi hayasız ve sanırım inceden de bi ısırık aldıydı :))

Nasıl korktuğumu anlatamam, hemen uzaklaştım ordan ağlayarak. Uzaklaştım ama beynimi bir kurt gibi kemiren düşünceleri uzaklaştıramadım kafamdan .

 “ Tamam canım acımadı ama ya köpek kuduzsa? Öyle ya kuduz değilse niye ısırmaya kalktı ki beni?  Peki ya ben de kudurursam??? "

Ahhh !! Zavallı ebeveynlerim !! Acaba bu yaşa kadar besleyip büyüttükleri yavrucaklarının köpükler içinde kuduracağı akıllarından geçmiş miydi ?
İlerde " kaç çocuğunuz var " sorusuna " 4 taneydi ama biri kudurdu, o sayılmaz" diye cevap vereceklerini kim bilebilirdi?
Nasıl da kahrolacaklardı kimbilir ve kaç günlerce gözyaşı dökeceklerdi kuduran yavrucakları için :))))

Böyle düşüncelerle kaç kere ağlayıp zırlayarak ayakkabıcı amcaya sordum bilmiyorum “amca köpek gerçekten kuduz değildi dimi ” diye. Zavallı ayakkabıcı amca, hem benim kudurmaktan korkan o perişan halime üzülüp :)) bir taraftan da bıyık altından gülerek ne diller döktüydü bana. Üstelik güvence de verdiydi kudurmayacağıma dair ama ben inanmadımdı :))

Zaman içinde, kudurukluğumun önceden olduğu gibi sadece haylazlıktan kaynaklandığını farkedince nası ferahladımdı, ne ben anlatabilirim ne siz anlayabilirsiniz :)
O gün bugündür çok korkarım köpeklerden..



Bir arkadaşım vardı kedilere bayılırdı, kediler de O'na. Eline alıp evire çevire, mıncıklaya mıncıklaya severdi. Ben de heves ederdim onun gibi sevmeye, ama bırakın sevmeyi yanlarına yanaşamazdım..

Bir gün beni evlerinin bodrumuna götürdü ve henüz birkaç günlük olan kedi yavrularını gösterdi. Çok sevimlilerdi gözleri bile açılmamıştı henüz kediciklerin.

Arkadaşım eline aldı birini biraz sevdi, hoplattı zıplattı, öptü, göğsüne bastırdı sıkı sıkı ve bana uzattı “ al Eflatun sen de sev bak çok sevimliler ” diye. Korka korka uzattım elimi, arkadaşımın avucuma bıraktığı kediye.
Ve elime değer değmez de onu fırlatmamak için bir çığlık attığımı hatırlıyorum. Elim kediyle temas ettiği anda onun titreyen vücudunu ve kemiklerini hissetmek çok ürkütmüştü beni.
O gün bugündür kedileri elleyemem..

                                   &&&&&


Onunla ilk komşumuzun bahçesinde karşılaşmıştım. Bahçenin demir kapısını açıp içeri girdiğimde beni bekleyen sürprizden haberim yoktu. Kapının sesini duyan O, koşa koşa görüş alanıma girmişti. Göz ucuyla şöyle bir bakıp içimden “amanıınn ne sevimli bi şey” diye geçirerek evin kapısına doğru yöneldim. Oysa ne kadar sevimsiz olduğunu az sonra gösterecekti bana.

Meramımı iletmek üzere komşu teyzenin kapı zilini çaldım ve kapının açılmasını beklemeye başladım. O ara bi tedirginlik hissettim kendimde. “ Bir insan zili çaldı diye niye tedirgin olur ki yahu ” diyen iç sesim, bir anda bastı çığlığı  “ Arkana bak Eflatun !!. ”

Korkuyla arkamı döndüğümde O'nunla gözgöze geldim. O ise saldırmak üzere hazırlığını tamamlamıştı ve benim kaçacak yerim yoktu. Üstelik kapı da açılmamıştı. Sanki o anı tekrardan yaşıyor gibiyim şu anda, ne dehşet !!

Ben “ nasıl kaçıp bu yaratıktan kurtulabilirim ” diye kaçış planları koyup kotarırken, düşüncelerimi okumuş olmalı ki  acayip bir ses çıkararak atladı yüzüme. Üzerime değil efendim basbayağı yüzüme atladı canavar. Ben de ani bir refleks ve çığlıkla beraber havadaki bu plastik topumsu, rengarenk, paçalı horoza bir tokat patlataraktan bahçenin öte tarafına savurdum. Ve hemen o mahalden kaçıp canımı zor kurtardım :)) Evet küçücük minicik bir horozdan kaçtım ben !.

İnanır mısınız bilmem ama, ki inansanız iyi olur,  ben evden uzaklaşıncaya kadar kovaladı beni :)) Kendisini bekçi köpeği sanıyordu zaar. Allah’tan kimse yoktu ortalıklarda da gören olmadı el kadar horozun beni önüne katıp kovalamasını. En azından rezil olmaktan kutulmuştum. Gerçi o anda rezillik falan düşünecek durumda değildim. Ben canımın derdindeydim :)
O gün bugündür gördüğüm tüm tavuklar ve horozlar benden, ben de onlardan kaçtım..


Ha bu arada ben ilk vukuatı değilmişim paçalının. Çevreden gelen yoğun şikayetlerin ardından bunalan evsahipleri kendisini horoz yahnisi yapmakta gecikmemişlerdi. Haberi aldığımda üzüldüm dersem inanır mısınız ? Hayır tabii ki üzülmedim. Pis psikopat horoz. Layığını buldu :)

Geçenlerde bir gün mini mini bir muhabbet kuşu, korkudan aklımı başımdan alınca, bu korkumun nedenlerini araştırmak üzere, çocukluğuma inmeye karar verdim. Ve bu hatıralar çıktı ortaya..

Merak edene not: Zoofobik değilim efendim.Rahat olun:))

2 yorum:

  1. Layigini bulmus horoz..iyi olmus..;))))
    Zate kisilik catismasi icindeymis..kendini bekci köpek zannetmeler falan..;)))

    YanıtlaSil
  2. :))) kesinlikle aynı fikirdeyiz!

    YanıtlaSil