9 Mayıs 2012 Çarşamba

EDİRNE 2

Eveett, kaldığımız yerden devam edelim mi?


Alışveriş sonrası, Selimiye Camiine çok yakın olan Eski Cami'yi ziyaret ettik.


Tarihi Üç Şerefeli Camiin yanından geçtik. Açıkçası yanından geçerken tam olarak emin değildik o cami olduğundan. Eve gelince emin olduk:))

Daha sonra inşaAllah kapalı değildir duaları eşliğinde rotamızı Sağlık Müzesine çevirdik. Müze yolunda çalışma varmış. Adres sorduğumuz bir vatandaş bize öyle güzel bir rota çizdi ki sayesinde tarihi Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı alanı gördük.



Ve nihayet Sultan 2. Bayezid Külliyesi ve Sağlık Müzesindeyiz. Bu müzeyi anlatmaya kelimeler yetmez. Müzede Osmanlı döneminde hastaların hangi yöntemlerle tedavi edildiği, tıp öğrencilerinin nasıl yetiştirildiği mankenlerle öyle güzel anlatılmış ki!
hekimbaşı ve hastası

hekim ve annesiyle tedaviye gelen çocuk
                             
depresif hasta ve bakıcısı

dağlama yöntemiyle tedavi

uygulamalı eğitim ve tıp öğrencileri

müzenin avlusundaki şiir

Sırf bu müzeyi görmek için bile gelinir Edirne'ye. Muhteşemdi.
Müze gezisi sonrasında Karaağaç yollarına düştük.


Yol üzerindeki Tunca Köprüsünü geçtik ve Meriç Köprüsüne vardık. Kısa bir mola verip Meriç Nehrini izledik.

meriç nehri
meriç köprüsü

Tekrar Karaağaç yollarındayız. Karaağaç'a vardığımızda bizleri güzel bir sürpriz bekliyordu. Adımbaşı kahvaltı mekanları vardı ve üstelik hepsi de yöresel kahvaltı vaadediyorlardı :))))))))))

Karaağaç'da ki tarihi tren garını ve bahçedeki kara treni gezip bol bol foto çektikten sonra Edirne merkeze geri döndük. Yol üzerindeki semt pazarını gezmeyi de ihmal etmedik :))

Merkeze vardığımızda methini duyduğumuz Köfteci Osman'da köftelerimizi yiyip, Arslanzade'den Edirne'ye has Kavala kurabiyesi, Kallavi kurabiyesi ve lokum satın alarak Edirne maceramızı sonlandırdık.
Edirne deyince aklımıza sadece Selimiye Camii gelmekteydi. En azından benim öyleydi. Oysa günün sonunda gördük ki Edirne adımbaşı cami ve tarihi eserlerle dolu muhteşem bir ilimiz. Hülasa Eflatun der ki; ihmal etmeyiniz, siz de gidiniz, görünüz....

7 Mayıs 2012 Pazartesi

EDİRNE 1

Günler öncesinden başlamıştım 23 Nisan tatili ile alakalı planlar yapmaya.. Aylarca kış, kıyamet sisli puslu havalardan sonra bahar gelmişti ve tamı tamına 3 gün tatilimiz vardı.. Dile kolay 3 koca gün :)) Harika bir tatil planlamasıyla beklemeye başladım çocuk bayramını..

O gün geldiğinde gördüm ki; evdeki hesap çarşıya uymazmış sahiden.. Tatilin ikinci gününe denk gelen Pazar gününe bir bebek mevlidi, bir de nikah merasimi rastlamıştı ve her ikisine de katılmak bizim için mecburi ötesi idi. Yaşadığım hayal kırıklığını bilmem ki tahmin edebiliyor musunuz?
Tatil planlarım suya düşünce bilmem kaç milyonuncu kez yaptığım gibi gene söz verdim kendime bi daha asla ama asla günler öncesinden plan yapmiycam diye. Aklıma esince düşücem yollara. Aha da buraya yazıyorum, yapmazsam nooliimm :))

Ben, hüzünle suya düşen hayallerimin akıp gitmesini seyrederken, yaşadığım hayal kırıklıklarından bihaber olan eşim, pazar akşamı;

“Bi teklifim var Eflatun yarın Edirne'ye gidelim mi? Selimiye'yi ziyaret edip biraz da gezer geliriz, olmaz mı?" dedi.

Ahh olmaz mı, olmaz mı? :))) Bi anda dünyam aydınlanıvermişti. "Aha da Eflatun, plansız programsız bir gezi teklifi.. Sözünün eri olduğunu kanıtlamanın vaktidir, gün bugündür" gazları eşliğinde pc yi elime alıp başladım Edirne'de nereye gidilir naapılır diye araştırıp listelemeye. Ertesi güne dair listeleme işimi bitirip soluğu yatakta aldım ki çabucak sabah olsun :)))

Sabah erkenden kalktık, çoluk çocuğu yataklarından çekiştirerek kaldırdık :)) miss gibi bi hava moralimiz tavan yapmış, herşey harika.. Vira Bismillah deyip çıktık yola. 

Eşim yolun yarısı olmadan başladı "ben acıktım nerde kahvaltı yapsak" diye söylenmeye. Edirne hepi topu iki saat uzaklıkta İstanbul'a. Dedim ki;

“Yolda abidik gubidik bi tesiste kahvaltı yapmaktansa Edirne’ye vardığımızda temiz bir mekan bulup güzeelce yaparız kahvaltımızı ha ne dersin?”

"İyi öyle olsun, ama yöresel kahvaltı hazırlayan bi yer bulalım tamam mı? Savuşturmayalım."

Anlaştık..


Saat 9 u biraz geçe Edirne’ye vardık. Şehre girer girmez kısa bir süre sonra Selimiye camii tüm ihtişamıyla karşıladı bizi.. Açıkçası bu kadar kısa zamanda karşılaşmayı ummuyordum tarihi camiyle. Ağzım açık seyre dalmışken camiyi eşimin sesiyle geldim kendime.

“Hadi önce kahvaltımızı edelim sonra başlarız geziye!”

Şöyle bir tur attık Selimiye etrafında. Gördük ki sağımız solumuz ciğercilerle ve köftecilerle doluyken bir tanecik bile kahvaltı mekanı yok. Dön dolaş, ara tara nafile yok! En sonunda;
” Böyle geze geze bulamıycaz iyisi mi soralım bir esnafa yol göstersin bize” teklifimi kabul eden eşim, en yakın esnaftan adres almayı başardı. İyi ki sormuşuz zira akşama kadar da dolaşsak bulamayacakmışız. Bi yerlerden girip başka bi yerlerden çıkarak tarifini aldığımız mekana ulaşıp yöresel olmayan :))) kahvaltımızı yaptık.

Neyse yöresel olamasa da sonuçta lezzetli bir kahvaltı ile güzelce doyurduk karnımızı ve Selimiye Camii ile başladık Edirne kültür gezimize. Muhteşem bir cami olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde. İyisi mi ben susayım resimler anlatsın:))))








Mimar Koca Sinan boşuna dememiş ustalık eserim diye..





Cami dış avlusunda gezerken vakıf müzesi yazısını görünce o tarafa yöneldik. Bizi şöyle bir sürpriz bekliyordu :))))

Edirne kültür gezisi için pazartesiyi seçmek süper bir fikirmiş meğersem:)))


Bütün büyük camilerde olduğu gibi Selimiye Camii'nin de birçok kapısı var avlusunda. O kapıların birinden çıktığımızda Osmanlı mezar taşlarının sergilendiği alanla karşılaştık. Orayı gezerken tam karşıda Edirne müzesini gördük.
Osmanlı dönemindeki mezar taşları

Edirne Müzesi

Galiba burayı da gezemiycez diye hayıflanırken açık olduğunu farkedip daldık içeriye. Müzede bir çok tarihi eser ve Osmanlı döneminde kullanılan alet ve edevat gördük. Bir çok resim çektik ve müze gezimizi sonlandırdık.

Selimiye Arastasından minik hediyeliklerimizi aldık.



Daha sonra ne mi yaptık? Bir sonraki yazıda:)))