4 Ocak 2012 Çarşamba

Eşler arası alış-veriş diyalogları


Bazı kadınlar vardır, her gördüğüne heves edip, eşlerini zıvanadan çıkarırlar. Adamceğiz çoluk-çocuğunun rızkı için mi çalışsın, şıpsevdi eşinin sürekli çıkardığı masraflara mı yetişsin bilemez. Ve bu bilememezlik ona zaman ve mekan tanımadan, elin günün içinde dahi kendisini kaybettirebilir..

-Hiiiii!! Ezaettin şuna baaakk!

Ezaettin şaşkınlıkla hemen bir adım arkasından gelen eşinin hangi ara market camına yapıştığına şaşarak sorar;

-Hı? Ne? Neymiş o? Sen ne arıyosun orda Cefanur?

-Blendır Ezaettin, hem de allı güllü.

-Blendır mı? iyi de bizde blendır vardı diye hatırlıyorum.

-Ayy dün ben bu blendırın aynısını Nispet hanımda gördüydüm. Nası da kasıla kasıla kremayı çırpıyodu, bilsen. Bak görüyo musun artık nasıl içimde kaldıysa ertesi gün karşıma çıktı..Hem de onun aldığı fiyatın yarı fiyatına. Yaşasın.

-Yav Cefanur çırptırttırma kendini bana yol ortasında. Bırak şunu gel, geç kalıyoruz.

-Ama Ezaettin, bi yakından baksaydık, sen de gör nası kullanışlı bişey olduğunu.

-Düş önüme diyorum sana Cefanur. Sanki blendırı yok evde. Bi de kullansa gam yemiycem. Aldığını atıyosun mutfağın bi köşesine.

-Evet ama böyle allı güllü diil ki bizdeki. Ha Ezaettin bi bakalım mı? Aaa bak, hem de çift bıçaklıymış. Ne hoşş diy mi?

-Çift bıçaklıymış? Teklinin hakkından geldin de çiftlisi kaldı diy mi? Herkes bize bakıyor Cefanur. Dellendirme beni diyorum sana!

-Of Ezaettin offf. Hiç anlamıyosun beni!



Kimi kadın da vardır, daha uyanık davranarak direkt olarak söylemez isteğini kocasına. Dolaylı yoldan yolmaya çalışır. Ama karısını artık yakınen tanıyan koca, yutmaz bu zokayı.


-Dedesiii! Bak yavruma nası sevindi dışarı çıktığına.

-Hııı görüyorum. Da park ters tarafta değil miydi Tilkinaz.

-Ayy hergün park hergün park biraz da farklı yerler görsün yavrum. Diy mi kızım hı (çocuk henüz 5 aylıktır bu arada)

-E iyi de havada soğuk gibi sanki bugün. Üşütmeyelim yavrucağı.

-Yok dedesi üşümez benim yavrum. Hıh bak şu markete girelim hem üşümez hem de değişik bi yer görmüş olur.

-Market mi? Ne marketi Tilkinaz, ne görücek çocuk markette.

-Öyle deme dedesi? Geçen bu marketin kataloğuna bakıyodum , bir de ne göreyim.

-Ne göresin?

-Ayol açmış gözlerini bıdıl bıdıl blendır resimlerine nası bakıyo.

-Çocuk?

-Heee.. Ben de inanamadım ama essahtan bakıyodu.. Adam olacak çocuk derler ya belli ki bizim kız ilerde mutfak işlerine düşkün olacak dedesi.. Bi de yakından görsün bakalım tepkisi nolacak, merak ediyorum.. Oyyy yavruuum, büyüyünce bize mamalar yapacakmış kızım, dedesi bak şunun tatlılığına.

-Tilkinaz o daha bir bebek. Renkler ilgisini çekmiştir ona bakmıştır. Yoksa ne anlar o blendırdan. Töbe töbee.

-Öyle deme dedesi, niye anlamasın. Bak ben ölürüm sen kalırsan bizim hanım dediydi dersin. Anlar benim yavrum.

-Anlaşıldı Tilkinaz anlaşıldı.. O blendırın kimin ilgisini çektiğini ben çok iyi biliyorum. Ama ben blendır mlendır alamam bilesin.

-Ay senden blendır isteyen mi oldu şimdi yaa? Ben ne diyorum sen ne diyosun?

-Kirli planlarına şu çocuğu da alet ettin ya Tilkinaz tebrik ediyorum seni. Blendıra bakıyomuş çocuk töbe tööbee..İliğimi kemiğimi kuruttun Tilkinaz. İliğimi kemiğimi kuruttun..

Bazısı da vardır, aralıksız konuşarak abandone eder eşini, ve ölümü gösterip sıtmaya razı etme tekniğini kullanır aynı zamanda. genellikle de başarılı olur..

-Erooool çay istiyo musuunn?

-İyi olur Mualla.

-Al! Çayın yanına muhallebili tatlı yapacaktım. Blendır olmadığı için üşendim.

-Ne blendırı Mualla. Robot var ya bizde. Hep onunla yapardın.

-Evet var Erol var! Hiç soruyo musun bana robottan memnun musun diye? Ben söyliimm şekerim ,hiç diilim. Robota boşalt, çek, tekrar servis kabına boşalt, canım çıkıyo.. Blendır alıcam Erol! Yukardaki züccaciyede dün gördüm bi tane 100 lira. Ama aynısı yarın markete geliyomuş 75 liraya. Bu fırsat kaçmaz Erol, yarın gidip alıp geliyosun tamam? Yoksa züccaciyeci yer bizim yiyemediğimiz 25 lirayı. Sen bilirsin!

-Yaa demek öyle. Yok canım bu zamanda o 25 lirayı kazanmak kolay mı Mualla. Marketten alırız tabii.

-Yani. Ben de öyle diyorum. Bi çay daha alır mısın?

2 Ocak 2012 Pazartesi

YÜZLEŞME


Hayvanları çok severim, ama bir o kadar da korkarım. Öyle böyle değil ciddi ciddi ödüm kopar. Ve çok gıpta ederim hayvanlarla hiç korkmadan ilgilenip onlarla oynayan insanlara..


Yıllaaar yıllar önce apartmanımızın ( apartmanımız dedimse şahsımıza ait değildi canım kiracıydık :) ) alt katında bir ayakkabıcı dükkanı vardı. Öyle sıradan bir ayakkabıcı değildi, kendisi yapardı ayakkabıları. Ara ara misafiri olurdum o gıcır gıcır ayakkabıları nasıl yaptığını izleyebilmek için.

Birgün gene ziyaret ettiğimde ayakkabıcı amcayı dükkanında ilk defa gördüğüm ve anında vurulduğum Kaniş cinsi köpeğiyle birlikteydi. O kadar sevimliydi ki  köpecik huyunu suyunu bilmeden, öğrenmeden sevmek için elimi kafasına uzattığımda ısırmaya yeltendi hayasız ve sanırım inceden de bi ısırık aldıydı :))

Nasıl korktuğumu anlatamam, hemen uzaklaştım ordan ağlayarak. Uzaklaştım ama beynimi bir kurt gibi kemiren düşünceleri uzaklaştıramadım kafamdan .

 “ Tamam canım acımadı ama ya köpek kuduzsa? Öyle ya kuduz değilse niye ısırmaya kalktı ki beni?  Peki ya ben de kudurursam??? "

Ahhh !! Zavallı ebeveynlerim !! Acaba bu yaşa kadar besleyip büyüttükleri yavrucaklarının köpükler içinde kuduracağı akıllarından geçmiş miydi ?
İlerde " kaç çocuğunuz var " sorusuna " 4 taneydi ama biri kudurdu, o sayılmaz" diye cevap vereceklerini kim bilebilirdi?
Nasıl da kahrolacaklardı kimbilir ve kaç günlerce gözyaşı dökeceklerdi kuduran yavrucakları için :))))

Böyle düşüncelerle kaç kere ağlayıp zırlayarak ayakkabıcı amcaya sordum bilmiyorum “amca köpek gerçekten kuduz değildi dimi ” diye. Zavallı ayakkabıcı amca, hem benim kudurmaktan korkan o perişan halime üzülüp :)) bir taraftan da bıyık altından gülerek ne diller döktüydü bana. Üstelik güvence de verdiydi kudurmayacağıma dair ama ben inanmadımdı :))

Zaman içinde, kudurukluğumun önceden olduğu gibi sadece haylazlıktan kaynaklandığını farkedince nası ferahladımdı, ne ben anlatabilirim ne siz anlayabilirsiniz :)
O gün bugündür çok korkarım köpeklerden..



Bir arkadaşım vardı kedilere bayılırdı, kediler de O'na. Eline alıp evire çevire, mıncıklaya mıncıklaya severdi. Ben de heves ederdim onun gibi sevmeye, ama bırakın sevmeyi yanlarına yanaşamazdım..

Bir gün beni evlerinin bodrumuna götürdü ve henüz birkaç günlük olan kedi yavrularını gösterdi. Çok sevimlilerdi gözleri bile açılmamıştı henüz kediciklerin.

Arkadaşım eline aldı birini biraz sevdi, hoplattı zıplattı, öptü, göğsüne bastırdı sıkı sıkı ve bana uzattı “ al Eflatun sen de sev bak çok sevimliler ” diye. Korka korka uzattım elimi, arkadaşımın avucuma bıraktığı kediye.
Ve elime değer değmez de onu fırlatmamak için bir çığlık attığımı hatırlıyorum. Elim kediyle temas ettiği anda onun titreyen vücudunu ve kemiklerini hissetmek çok ürkütmüştü beni.
O gün bugündür kedileri elleyemem..

                                   &&&&&


Onunla ilk komşumuzun bahçesinde karşılaşmıştım. Bahçenin demir kapısını açıp içeri girdiğimde beni bekleyen sürprizden haberim yoktu. Kapının sesini duyan O, koşa koşa görüş alanıma girmişti. Göz ucuyla şöyle bir bakıp içimden “amanıınn ne sevimli bi şey” diye geçirerek evin kapısına doğru yöneldim. Oysa ne kadar sevimsiz olduğunu az sonra gösterecekti bana.

Meramımı iletmek üzere komşu teyzenin kapı zilini çaldım ve kapının açılmasını beklemeye başladım. O ara bi tedirginlik hissettim kendimde. “ Bir insan zili çaldı diye niye tedirgin olur ki yahu ” diyen iç sesim, bir anda bastı çığlığı  “ Arkana bak Eflatun !!. ”

Korkuyla arkamı döndüğümde O'nunla gözgöze geldim. O ise saldırmak üzere hazırlığını tamamlamıştı ve benim kaçacak yerim yoktu. Üstelik kapı da açılmamıştı. Sanki o anı tekrardan yaşıyor gibiyim şu anda, ne dehşet !!

Ben “ nasıl kaçıp bu yaratıktan kurtulabilirim ” diye kaçış planları koyup kotarırken, düşüncelerimi okumuş olmalı ki  acayip bir ses çıkararak atladı yüzüme. Üzerime değil efendim basbayağı yüzüme atladı canavar. Ben de ani bir refleks ve çığlıkla beraber havadaki bu plastik topumsu, rengarenk, paçalı horoza bir tokat patlataraktan bahçenin öte tarafına savurdum. Ve hemen o mahalden kaçıp canımı zor kurtardım :)) Evet küçücük minicik bir horozdan kaçtım ben !.

İnanır mısınız bilmem ama, ki inansanız iyi olur,  ben evden uzaklaşıncaya kadar kovaladı beni :)) Kendisini bekçi köpeği sanıyordu zaar. Allah’tan kimse yoktu ortalıklarda da gören olmadı el kadar horozun beni önüne katıp kovalamasını. En azından rezil olmaktan kutulmuştum. Gerçi o anda rezillik falan düşünecek durumda değildim. Ben canımın derdindeydim :)
O gün bugündür gördüğüm tüm tavuklar ve horozlar benden, ben de onlardan kaçtım..


Ha bu arada ben ilk vukuatı değilmişim paçalının. Çevreden gelen yoğun şikayetlerin ardından bunalan evsahipleri kendisini horoz yahnisi yapmakta gecikmemişlerdi. Haberi aldığımda üzüldüm dersem inanır mısınız ? Hayır tabii ki üzülmedim. Pis psikopat horoz. Layığını buldu :)

Geçenlerde bir gün mini mini bir muhabbet kuşu, korkudan aklımı başımdan alınca, bu korkumun nedenlerini araştırmak üzere, çocukluğuma inmeye karar verdim. Ve bu hatıralar çıktı ortaya..

Merak edene not: Zoofobik değilim efendim.Rahat olun:))